Çizgi
O sabah, tıpkı ondan önceki tüm sabahlar gibi, evinden çıkıp biraz yürüdükten sonra, soldaki ilk sokağa girip engebeli yokuşu çıkmaya başlamıştı elindeki malzemeleriyle. Yükü ağır değildi ama zahmetliydi taşıması, hele ki o Arnavut kaldırımlı yokuşu tırmanırken. En fazla on beş - yirmi adım yürümüştü ki, ayağı yolun taşlarına takıldı. Yüz üstü kapaklanırken, ne dosyasını, cetvellerini, ne de sefer tasını koruyamamıştı. Canı yanmıştı bir de. Ayağa kalkıp üstünü başını temizlerken, bir yandan da eşyalarını toplamaya çalıştı. Sefer tasının kapağından sızan yemeğin yağı, tasın dışına ince bir çizgi çekmişti. Başta fark etmese de biraz yürüdükten sonra dizinin acısı yürümesini yavaşlatmaya başlamıştı. Yine de kendini zorladı, derse yetişmesi gerekiyordu. Yavaş da olsa bitirdiği yokuşun ardından sağa dönüp biraz daha yürüdükten sonra otobüse bindi. Çok uzak değildi okul, nasıl olsa yetişecekti. Yolda giderken, edebiyat öğretmeninin verdiği ödevi yetiştirmesi içi...