Güven Duygusu
Neden fotoğraf çekeriz?
"An"ı hatırlamak için neden belgeye ihtiyaç duyarız?
Mutluyuz mesela, ailemizle, dostlarımızla keyifli bir gün geçiriyoruz ve birden "hadi" diyerek fotoğrafları peş peşe çekmeye başlıyoruz. Keyfimizi, çekilen fotoğraflarla pekiştiriyoruz, neden? Çok mu ihtiyaç var fotoğrafa? Zaten mutlu ve keyifli değil miydik, anın kendisini yaşamak yerine neden belgeleme ihtiyacı duyarız ki?
"An"ı "anı"ya dönüştürmek için o filmler ya da dijital veriler şart mı yani? Hepimiz nasılsa gördük, duyduk bütün konuşmaları, kahkahaları.
Yoksa zihn
imize güvenmiyor muyuz unutursak diye? Unutmasak bile, bize güven veren somut bir şeylere ihtiyaç duyuyoruz; bizi ikna eden bir şeye... Gözü, kulağı, beyni ve kalbi olan bu "canlı" halimizle, "cansız"dan medet umuyoruz. Hatta bunun için teknolojiyi sonuna kadar kullanıyoruz ve onun geliştirilmesine deli gibi seviniyoruz.
"Cansız" diyoruz da, onu da bizler yaptık. Doğada kendi halinde, elleri cebinde gezip dolaşan mekanik bir aygıt gördünüz mü hiç?
Evet biz yaptık, çünkü muhtacız. Bizi, kalbimizi, gözümüzü mutlu eden her türlü varlığa muhtacız. Çünkü yaşamamızın en önemli kaynaklarından biri "mutluluk". Yaradılışımızda, hamurumuzda var bu; sevdiğimizi, sevildiğimizi bilmek ve hatırlamak, birlikte geçirilen vakti hatırlayıp elimizde tutmak, bize güven veriyor. Yaşam için temek ihtiyacımız olan şeylerden biri "güvende olmak". Bu tabi ilk önce fizyolojik ihtiyaçlar ve beden güvenliğinin sağlanmasından geçiyor fakat, her bir tatminlik, bir sonraki ihtiyacı doğurduğu için, biz insanoğlunun ihtiyaç ve istek çerçevesi epey genişliyor.
Öyleyse; insan, biriktirmek ve saklamak yoluyla kendini güvende hissettiği için fotoğraf çekiyor, diyebiliriz.
Güzel hatırladığımız anılar, sevdiğimiz insanlar, etkileyici bir manzara, rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçe, ya da kokusunu ciğerlerinize kadar çekmek istediğiniz, "mahalle" kültürünü kaybetmemiş bir sokak ve bunu yaşatan insanların günlük, doğal bir hali... İşte hepsini saklamak istiyoruz. Benim olsun, diyoruz; bende kalsın, çoğaltalım, yedekleyelim, aman kaybolmasın... Baktıkça hatırlayalım, hoş zaten hatrımızda, bilinçaltımızda, o buz dağının görünmeyen kısmında en ince ayrıntılarıyla duruyor, ama o somut "cansız" gelip de harekete geçirse fena mı olur?
"Benim gördüğümü sen de gördün mü?" sorusunu cevapsız bırakmamak adına saklanır hepsi. Belki aynı günden farklı şeyleri hatırlıyoruz, ama fotoğraf gelip eksiğimizi kapatıyor, böylece "sen-ben" gidiyor, "biz" geliyor, sonra "hepimiz"...
Anı fotoğrafının en güzel yanı bu olsa gerek. Herkesin içindeki o "hepimiz" duygusunu harekete geçiriyor, yüceltiyor. Bununla da kalmayıp, bir de eskiyor, yıllara meydan okuyor, nesillere taşıyor kendini, neticede güvenimizi boşa çıkarmıyor. Bir şekilde görünüyor "birey"lere, "ben"lere. Bu sefer tarihi belge oluyor, kanıt oluyor, ibret oluyor ve özendiriyor. Yine, sonunda onları da "biz" yapıyor, "hepimiz" yapıyor. "Nerde o eski..." diye cümleler söyletiyor. Çok da iyi yapıyor.
Peki ya manzara? Sokaklar, çiçekler, hayvanlar, denizler, bahçeler... Onların yeri nasıl bizde? Kurcalamaya devam edeceğiz; gözümüz gördüğünce, kalbimiz attığınca...
Şimdilik sağlıcakla...
Yorumlar
Yorum Gönder