Çizgi
O sabah, tıpkı ondan önceki tüm sabahlar gibi, evinden çıkıp biraz yürüdükten sonra, soldaki ilk sokağa girip engebeli yokuşu çıkmaya başlamıştı elindeki malzemeleriyle. Yükü ağır değildi ama zahmetliydi taşıması, hele ki o Arnavut kaldırımlı yokuşu tırmanırken.
En fazla on beş - yirmi adım yürümüştü ki, ayağı yolun taşlarına takıldı. Yüz üstü kapaklanırken, ne dosyasını, cetvellerini, ne de sefer tasını koruyamamıştı. Canı yanmıştı bir de. Ayağa kalkıp üstünü başını temizlerken, bir yandan da eşyalarını toplamaya çalıştı. Sefer tasının kapağından sızan yemeğin yağı, tasın dışına ince bir çizgi çekmişti. Başta fark etmese de biraz yürüdükten sonra dizinin acısı yürümesini yavaşlatmaya başlamıştı. Yine de kendini zorladı, derse yetişmesi gerekiyordu. Yavaş da olsa bitirdiği yokuşun ardından sağa dönüp biraz daha yürüdükten sonra otobüse bindi. Çok uzak değildi okul, nasıl olsa yetişecekti.
Yolda giderken, edebiyat öğretmeninin verdiği ödevi yetiştirmesi için bir haftadan az zaman kaldığını hatırladı. Öğretmeni, öğrencilerden kendilerini anlatan bir kompozisyon yazmalarını istemişti. Fakat o, ne yazabilirdi ki kendisiyle ilgili...
Okulun bahçesine yaklaştığında, arkadaşlarının hızlıca sınıflara gittiğini gördü, koşması gerekiyordu ama acıyan diziyle koşamazdı. Zaten elleri de acıyordu ve eşyalarını taşırken daha da zorlanıyordu.
Dersi üçüncü kattaki atölyedeydi, içeri girdiğinde ders başlayalı birkaç dakika olmuştu ve arkadaşları erken gelip atölyeyi derse hazır hale getirmişlerdi, halbuki kendisinin de göreviydi bu. İçeri girer girmez elindeki sefer tasını gören arkadaşları, kahkaha ile bağırmaya başladılar. Birçoğu işaret parmağını üzerine doğrultmuş, utandıracak kadar alaycı bir biçimde kendisine bakıp; "şuna bak yaa... hep aynı.. şimdi yine zavallı zavallı oturup suratını asar.." diye sırıtarak söylenmeye başladılar. Ve tüm gününü zehir ettiler. Dersi dinleyemedi, daha doğrusu dinler gibi yapıp, sefer tasındaki o çizgiye dikti gözlerini.
Toprak, teknik bir lisede 3. sınıf öğrencisiydi. Okulun yemekhane katı tercihe bağlı kullanıldığı için, o da birçok arkadaşı gibi yemeğini evden getiriyordu. Atölye derslerinin olduğu günlerde, ders malzemelerinin yüküyle birlikte yemeğini taşımak biraz daha zahmetli oluyordu onun için.
Toprak, her gün aynı yokuşu tırmanıyor ve aynı duraktan otobüse binip okula gidiyordu.
Toprak, haftanın birkaç günü, o yokuşta, nerdeyse aynı taşlara takılıp düşüyordu. Canı acırken yine sefer tasındaki çizginin akışını seyrediyordu.
Okula vardığında arkadaşları Toprak'ı sefer tasıyla görünce, aynı şekilde alay edip gülerek, Toprak'ın canını sıkıyorlardı. Hele ki, öğretmeninin "bu çocuk akıllanmayacak" dercesine bakışları Toprak'ın zihnine kazınmıştı.
Toprak'ın o son derste dalıp gittiği "çizgi" aslında her şeyin özetiydi. Arkadaşları haklıydı. Çünkü o, haftanın birkaç günü takılıp düşmesine rağmen yürüdüğü yolu değiştirmeyi hiç düşünmemişti, tıpkı pek çok konuda düşünmediği gibi. Nasıl olsa her zaman onun yerine düşünen birileri vardı. Toprak için çizdikleri bir yol, güzergah vardı. Başka bir yöne bakmak aklına bile gelmemişti. Doğal olarak, gidebileceği yerlerin, yapabileceği işlerin farkına da varamamıştı. Şimdiye kadar "ben" olmamıştı, sadece yakınları için "Toprak"tı o, okulda ise bir "sayı". Birilerinin, kendisinin ismini telaffuz etmesiyle başlayıp bitiriyordu işlerini. Halbuki isminin hakkını verebilseydi...
Başına gelen her şey için "kader" deyip geçiyordu. Kaderin ne olduğunu bilmeden basite indirgiyordu ve "kader sandığı"nı değiştiremez sanıyordu. Uzun uzun bakarak düşündüğü o çizgi, Toprak'ın kendi çizgisini çizmek için bir işaretti artık. Zihnini kullanıp, başına gelen ve gelebilecek kötülüklerden kendini korumanın, kendi elinde olduğunu fark etmesi için bir işaret...
Toprak gibi kaç kişi, kaç "birey" kendisine zarar veren yolun sorgusuz takipçisi, hayranı olma konusunda ısrarlı, kim bilir...
Dersler bitince eve döneceği esnada, düşünceli haliyle merdivenden inerken, duvardaki panoların önemli sözler bölümünde, daha önce fark etmediği bir söz dikkatini çekti, Jim Rohn'a ait :
"Bulunduğun yer seni memnun etmiyorsa, yerini değiştir. Ağaç değilsin."
Doğru yolda olduğunu fark etti ve kendinden emin bir şekilde yürümeye devam etti.
Edebiyat ödevi konusunda ise, artık ne yazacağını çok iyi biliyordu...
Yorumlar
Yorum Gönder