Güzellikler neden görecelidir ?


Mesela, çekirdek yerken fark ettim; paketin dibinde her zaman kabuğundan kurtulmuş üç-beş özgür çekirdek beni gülümsetir. Nedense daha tatlı gelir, sanki diğerlerinden bir farkı varmış gibi. Neden ama? Onu yemek daha zahmetsiz, o yüzden mi? Gerçi çekirdeğin kabuğunu ayıklarken fazla bir zahmet çekmeyiz, hele ki izlediğimiz, dinlediğimiz bir şey varsa, nefes alış verişi kadar sıradanlaşır bu. Lezzet desek o da aynı. Neden gülümserim o zaman içten içe? Hazıra konmuşluk hissi, küçük de olsa insanı rahatlatıyor. Belki sizin için bu hiçbir şey ifade etmez, belki onları fark etmezsiniz bile. Görece dediğimiz bu oluyor sanırım. Fakat bazen, daha büyük şeyler oluyor hayatımızda, durup düşünmemizi gerektirecek kadar. Ama çoğu zaman kaçırabiliyoruz ya da fark edemiyoruz. 

Çoğu zaman sahip olduklarımızın kıymetini bilmeyiz. Yani, "nasıl olsa benim" duygusu işte... Belki de kıymet bilme duygusu bize "kaybetme"yi hatırlattığı için, bilinçaltımıza bilinçsizce bastırıyoruz bunu, ve tabi korkularımızla yüzleşemiyoruz. Bazen de kaybeder gibi yapıp tekrar bulunca şöyle bir silkeleniyoruz, o zaman anlıyoruz değerini. Evden çıkarken ütünün fişini prize takılı unuttuğumuzu sanıp eve geri dönünce, çıkarmış olduğumuzu görüp rahatlamak da buna dahil bence. O zaman burada bir güzellik var diyebilir miyiz, aslında yok. Sıradan bir şekilde eşyamızı kullanıp kaldırmışız, ama bir tehlike ihtimali bizi bambaşka dünyalara götürüyor. Sonra da o ihtimalin olmadığını görünce dünyalar bizim oluyor. Veya başka bir kimse için, belki çok düşünmeden evden çıktığından, zaten aklını alan bir korku yaşamıyor ve işi bitip eve dönünce her şeye kaldığı yerden devam ediyor. Göreceler bizi biz yapıyor farkında olmadan. Sürekli yerli yersiz korku ve ani rahatlamayı yaşayan insan ile, sürekli rahat olan insanın kalbi aynı atar mı sizce?

Bir düşünün, on lirayla kumar masasına oturup, peş peşe kazandıktan ve paranızı belki on katına çıkardıktan sonra, bir şekilde şansınız bozulup, ardından yavaş yavaş kaybedip sıfıra düşünce, aslında kaybımız sadece on liradır. Burada o kalp atışı devreye giriyor işte, ya beynin yönettiği rahat kalp, ya da kendini kaybetmiş bir zavallı... 

Allahım nedir bu "görece" denen kavram? Neden biz insanları bu kadar ayrıştırıyor? Tek tip olmamamızın sebeplerinden biri de budur belki. Tabi ya, ister mantık ve mekanikte zirve yapmış beyinler olsun, isterse fevri çıkışlar yapan sanatçı ruhlu bir kalp... Bizim dünyamızı şekillendiren renkler, güzellikler burada. Farklılıklarımız varsa varız, hatta bununla "bir"iz. Tamamlamak, birbirmizin eksiğini kapatmak, değerini göstermek için. Gülmenin değeri, ağlamak varsa belli olur, veya ağlamanın hüznü aslında gülmenin olmayışıdır. Siyahla beyaz gibi... Mutluluk ve acı gibi... 

Siyahla beyaz demişken, eğer bir çocuğum olursa, onu benim gibi, Beşiktaş'lı yapmak isterim. Bir de, çekirdeklerin en tatlısını ona yediririm.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatın Kokusu

Çizgi

Daha İyi Bir Hayat İçin